Fen Edebiyat

“Psikolojik sağlığa yatırım, geleceğe yatırım”

2025 teması Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu tarafından “Hizmetlere Erişim – Afetler ve Acil Durumlarda Ruh Sağlığı” (Access to Services – Mental Health in Catastrophes and Emergencies) olarak ilan edilen Dünya Ruh Sağlığı Günü hakkında konuşan Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Eliz Volkan, “Bugün, sadece farkındalık yaratmak değil, hizmetlere erişim ve toplumsal duyarlılık açısından gerçek bir dönüşümün başlangıcı olmalı.” dedi. “Bu yılki temanın özü, afet ve acil durumlarda psikolojik sağlık hizmetine erişimin güçlendirilmesi olarak karşımıza çıkıyor.” şeklinde konuşan Volkan, “Önleyebilmek her zaman için tedavi etmekten daha kolaydır, hem akademik hem de pratik/uygulama anlamında önleme çalışmaları artırılmalıdır.” ifadelerine yer verdi. “Yardım istemek cesarettir ve psikolojik sağlığınıza yatırım yapmak geleceğinize yatırım yapmaktır.” dedi.

“Ne yazık ki akıl sağlığı hâlâ fiziksel sağlık kadar ciddiye alınmıyor.” şeklinde konuşan Volkan, toplumda hâlâ psikoterapiye yönelik önyargılar olduğunu dile getirdi. “Oysa akıl sağlığı, beden sağlığımız kadar temel bir hak ve ihtiyaçtır, hatta bazen fiziki sıkıntıların da temelinde yatan sebep olabilmektedir.” ifadelerine yer verdi. “Öte yandan, gençlerin destek arama konusunda daha açık olmaları ise umut verici.” dedi. “En kritik adım, yardım aramanın ‘zayıflık’ değil, kendine ve çevrene değer vermek olduğunun kabul edilmesi.” şeklinde konuştu.

1. 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü’nün toplumda nasıl bir karşılık bulmasını umuyorsunuz?
Bugün, sadece farkındalık yaratmak değil, hizmetlere erişim ve toplumsal duyarlılık açısından gerçek bir dönüşümün başlangıcı olmalı. İnsanların psikolojik sağlığı “özel bir alan” değil, toplumun ortak bir meselesi olarak görmesini umuyorum.

Bu yılki temanın özü, afet ve acil durumlarda psikolojik sağlık hizmetine erişimin güçlendirilmesi olarak karşımıza çıkıyor. Hedef, ilk yardım, psikolojik ilk yardım, kısa müdahaleler ve uzman desteği arasında kademeli bakım (stepped-care) zincirini görünür kılmak. Bizler yakın zamanda bunun ne kadar önemli olduğunu en acı şekilde görmüş olduk. 2023 depremlerinin ardından Türkiye’de psikososyal destek faaliyetleri yaygınlaştı. Bugün, sahadaki bu hizmetlerin sürekliliğini ve erişimini hatırlatmalı. Bu gibi durumlar için önceden sürekli gelişime yönelik hazırlıkların mutlaka yapılması gerektiğini tekrar vurgulamak isterim. Önleyici çalışmalar, en az müdahale ve tedaviye yönelik çalışmalar kadar önemli olmalıdır. Önleyebilmek her zaman için tedavi etmekten daha kolaydır. Hem akademik hem de pratik/uygulama anlamında önleme çalışmaları artırılmalıdır.

2. Psikolojik sağlık sizce fiziksel sağlık kadar ciddiye alınıyor mu? Toplumda önyargı var mı?
Ne yazık ki akıl sağlığı hâlâ fiziksel sağlık kadar ciddiye alınmıyor. “Görünmez” olduğu için erteleniyor ya da küçümseniyor. Toplumda hâlâ psikoterapiye yönelik önyargılar var. Eskiye göre kesinlikle daha iyi bir durumda ve daha da iyiye gitmesi beklenmekte olmasına karşın, psikolojik sağlık, “ertelenebilen” bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Oysa akıl sağlığı, beden sağlığımız kadar temel bir hak ve ihtiyaçtır, hatta bazen fiziki sıkıntıların da temelinde yatan sebep olabilmektedir. Küresel veri ve bölgesel raporlar, hizmete talebin arttığını, buna karşın erişimde eşitsizliklerin sürdüğünü de gösteriyor. (Örn. gençlerde başvuru ve tele-psikolojik hizmetlerin artışı). Damgalama sürüyor. Sistematik derlemeler, damgalamanın yardım arama davranışını azalttığını; bilgi ve tutum değişiminde sosyal temas ve eğitim temelli müdahalelerin kısa vadede etkili olduğunu bildiriyor.
 

uku-psikolojik-sagliga-yatirim-web2

3. “Damgalama (stigma) ile nasıl mücadele edilir?”
Stigmayı kırmanın en etkili yolu, konuşmak ve görünür kılmaktır. İnsanların deneyimlerini paylaşmaları, rol modellerin açıkça destek vermesi, okullarda ve medyada bilinçlendirici programların yer alması çok önemli. Ayrıca, sosyal medyada doğru bilgilere ulaşmak ve yanlış inanışlarla mücadele etmek de güçlü bir araç. Damgalama ile mücadelede eğitim (okul, kampüs, işyeri programları), temas temelli girişimler (iyileşme öyküleriyle yüz yüze/video), yapısal düzenlemeler (erişimi artıran politikalar) ve meta-analizler önemlidir. Gençlerde okul temelli programlar özellikle etkilidir.

4. Gençlerde kaygı, depresyon ve yalnızlık niçin arttı?
Bu çok önemli bir soru ancak, yalnızlık direkt bir patoloji olmaması ile birlikte, aslında depresyon ve kaygı gibi patolojileri doğurabilecek bir durumdur, bir risk faktörüdür denebilir. Yapılan çokça çalışma, özellikle gençlik dönemlerindeki hormonal değişimler, beyin gelişimi ve genetik faktörler gibi biyolojik noktaların sürece katkı yaptığını gösterir. Ek olarak, çevresel faktörlerin de; aile ve arkadaş bağları, sosyal medya kullanımı vb. sürece ciddi etkileri vardır. Günümüz için bakacak olursak; gençler, özellikle pandemi sonrası dönemin belirsizliği, eğitim ve iş kaygısı, ekonomik zorluklar, gelecek endişesi ve sosyal medya baskısı altında yaşıyor. Özellikle sosyal karşılaştırma ve siber zorbalık, yalnızlık ve kaygıyı derinleştiriyor. Öte yandan, gençlerin destek arama konusunda daha açık olmaları ise umut verici.

Pandemi sonrası belirsizlik, eğitim/iş yükü, ekonomik baskılar, sosyal medya dinamikleri ve yalnızlaşma, kaygı ve depresyon açısından önemli etmenler. Son yıllarda gençlerde bildirilen psikolojik belirti ve başvuru oranları yükseldi (ülke verileri değişse de eğilim benzer). WHO/UNICEF verileri, ergenlerde psikolojik bozuklukların yükünün yüksek olduğunu (kabaca her 7 ergenden 1’i düzeyinde) ve erken müdahalenin kritik olduğunu vurguluyor.

Yalnızlık noktasında ise özellikle sosyal medyaya vurgu yapan çokça çalışma bulunuyor. Ancak bu bağlamda bir paradoks mevcut. Sosyal medya, bağ kurmayı kolaylaştırsa da, yüzeysel ilişkiler ve “dışlanma algısı” yalnızlığı artırabilir. Ek olarak, Kıbrıs’ın kuzeyinde daha küçük topluluk yapısı nedeniyle sosyal medyada damgalayıcı söylemler bireyleri daha hızlı etkileyebilir; ancak aynı zamanda dayanışma ağlarının oluşturulması daha kolay olabilir.

5. Hizmete erişimde ne gibi zorluklar var? Nasıl yaygınlaştırılmalı?
En büyük zorluklardan biri; erişim eşitsizliği. Her bölgede yeterli uzman olmayabiliyor veya maliyetler yüksek olabiliyor. Örneğin, psikiyatrist yoğunluğu Avrupa ortalamasının altında; bölgesel eşitsizlik erişimi etkiliyor. Çözüm için çalışmalar yapılmalı, daha kapsayıcı politikalar üretilmelidir.
Örneğin:
• Toplum temelli merkezlerin artırılması, hastanelere akıl sağlığı uzmanlarına yönelik personel alımının artırılması
• Okul ve üniversite odaklı hizmetler (UKÜ PDAREM gibi)
• Dijital psikolojik destek ve internet tabanlı programlar; örneğin, kanıta dayalı BDT programları
• Afet ve acil durumlarda psikososyal ilk yardım gibi basamaklı hizmetlerin yaygınlaştırılması
En kritik adım, yardım aramanın “zayıflık” değil, kendine ve çevrene değer vermek olduğunun kabul edilmesi. Eğitim sistemine, işyerlerine ve medyaya yerleştirilecek mesajlarla “terapiye gitmek, diş doktoruna gitmek kadar doğal ve ihtiyaç olabilir” algısı yaratılmalı. Dijital terapi programları yaygınlaştırılmalı.
 

6. Psikolojik destek almayı normalleştirmek için en önemli adım nedir?
En kritik adım, yardım aramanın “zayıflık” değil, kendine ve çevrene değer vermek olduğunun kabul edilmesi. Eğitim sistemine, işyerlerine ve medyaya yerleştirilecek mesajlarla bu ihtiyacın normal bir ihtiyaç olduğu kişilere aktarılmalı.
Dünya nüfusunun yarısından fazlasının yaşam boyu, en az 1 kez bir akıl sağlığı sorunu yaşadığı bilinen bir zamanda yaşıyoruz. Depresyon ve kaygı gibi duygu-durum bozuklukları bu sorunların başını çekmekte. Dolayısıyla bu kadar yaygın olan bir sorun için destek aranmasının “normal” olarak algılanmaması kabul edilebilir değil.
Erişilebilir ilk basamak; okul/işyeri entegrasyonu. Aile hekimliği, okul rehberliği ve işyeri sağlık birimleri üzerinden tarama–kısa müdahale–yönlendirme hattını kurmak. Eğitim ve temas temelli anti-stigma/damgalama programlarını bu ortamlara yerleştirmek.

7. Ruh sağlığı sorunu yaşayan bireylere umut mesajınız var mı? Dünya Ruh Sağlığı Günü vesilesiyle öğrencilere ve topluma temel mesajınız nedir?
Şunun bilinmesini isterim: Yalnız değilsiniz ve yaşadığınız durum sizin “değerinizi” azaltmaz. Psikolojik zorluklar tedavi edilebilir, destekle aşılabilirdir. İyileşme her zaman mümkündür; küçük adımların bile büyük bir dönüşüme yol açabileceğini unutmayın.
Akıl sağlığı bir ayrıcalık değil, temel bir insan hakkıdır. Krizlerde ve zor zamanlarda bile, dayanışma ve doğru destekle daha güçlü bir toplum olabiliriz. Öğrencilere ise özellikle şunu söylemek isterim: “Yardım istemek cesarettir ve psikolojik sağlığınıza yatırım yapmak geleceğinize yatırım yapmaktır.”

Toplum için 3 net öneri:
1.    Daha empatik bir toplum mümkündür.
2.    Yardım aramayı normalleştirmemiz gerekir.
3.    Yakınında zorlanan birine PİY ilkeleri ile yaklaş (dinle, bağ kur, pratik destek).
10 Ekim’de amaç; akıl sağlığının önemini hatırlatmanın ötesinde, erişilebilir ve kademeli psikolojik sağlık hizmetlerini kanıta dayalı yaklaşımlarla (BDT, PFA, TF-CBT, iCBT) hayata geçirmek olmalıdır. Bu, damgalamayı azaltır, erken başvuruyu artırır ve afet/acil durumlarda kimsenin geride kalmamasını sağlar. Ek olarak, gerek pandemi döneminde, gerekse 6 Şubat sürecinde de gördüğümüz üzere, kriz dönemlerinde sosyal medya hem bilgi ve hizmet duyurusu hem de yanlış bilgi kaynağı olabilir. Dolayısıyla da kriz dönemlerinde sosyal medya kullanımına ilişkin düzenlemeler yapılmalı, bilgi kirliliği önlenmeye çalışılmalıdır.