“Üniversitelerde sorunlu zeminlere dair önemli araştırmalar yapılıyor”
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ) Mühendislik Fakültesi, İnşaat Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Huriye Bilsel, zemin mekaniğinde son yıllarda yeni bir akım olarak başlayan “sorunlu zeminler” konusunun en çarpıcı örnekleri olan ve özellikle yarı kurak iklimlerde sorun yaratan zemin türlerinden çoğunun Kıbrıs’da yer aldığını ve sorun yarattığını ifade etti.
Sorunlu zeminlerin şişen-büzülen killer, ıslanmayla ani göçen dolgu veya doğal genç formasyonlar ile yüksek kompresibiliteye sahip alüvyonlardan oluştuğunu anımsatan Bilsel, ayrıca olası bir depremde sıvılaşma potansiyelinin yüksek olabileceği su altındaki kum veya siltli katmanların da yüksek büyüklükte bir depremde önemli hasarlara neden olabileceğinin bilindiğini kaydetti.
Bilsel, ülkedeki en önemi zemin sorununun olası bir deprem esnasında oluşabilecek sıvılaşma ve şev kayma davranışları olduğunu söyleyerek, “Bunlara istinat duvarı göçmeleri ile şev stabilite duyarlılığının hesaba katılmadığı mühendislik uygulamaları da eklenince, ülkedeki Geoteknik Mühendisliği uygulamalarındaki sorunlar küçümsenemeyecek bir boyuta gelir” dedi.
Zemin etüdlerinin esas amacının temellerin tasarlanmasında gerekli olan statik ve dinamik parametrelerin belirlenmesini sağlamak olduğunu söyleyen Bilsel, “Şev kayması ve sıvılaşma gibi olası kitle hareketlerinin ve sorunlu zeminlerin tespitiyle projeye ve zemin koşullarına en uygun iyileştirme teknikleri ve temel türünün seçimine veri oluşturmak gereklidir” ifadesini kullandı.
Bilsel, doğru planlanmış bir etüdde özellikle sorunlu zeminlerin davranışlarını önceden tespit edebilmek için gerekli verilerin eksiksiz olarak sağlanmasının önemli olduğunu vurgulayarak, “Konsolide olmamış çok yumuşak alüvyon katmanlarda taşıma gücünün çok düşük ve zamana bağlı oturmaların ise tolere edilebilir limitlerin çok üzerinde olduğunu biliyoruz” şeklinde konuştu.
Büyük projelerde mutlaka kazık temel kullanılması gereken bir zeminde örselenmemiş numune üzerine mühendislik davranışını belirleyen özel deneylerin yapılması gerektiğini hatırlatan Bilsel, “Arazi deneylerinin yetersiz oluşu önemli bir sorundur” bilgisini paylaştı.
Bilsel, sorunlu zeminlerin iyileştirme yöntemleri ile ilgili olarak son yıllarda ülkedeki üniversitelerde önemli çalışmalar yapıldığının altını çizerek, endüstriyel ve doğal atıklarla ilgili çok etkili yöntemler geliştirildiğini, tezler ve bilimsel yayınlar üretildiğini aktardı.
Özellikle çevre dostu yöntemlerin bu çalışmaların en çarpıcı örnekleri olduğunu kaydeden Bilsel, “Ancak bu akademik çalışmaların sorunlu zeminlerin iyileştirilmesinde uygulama alanında kullanılabilirliği, ortak projelerle pilot alanlarda, ivedilikle sıvılaşma kapasitesi yüksek zeminlerden başlamak üzere irdelenmelidir” uyarısında bulundu.